
Metin Oktay’ın Galatasaray’ı Ajda Pekkan’a tercih ettiği Taçsız Kral 1965
Yeşil sahaların Taçsız Kral lakaplı efsane oyuncusu Metin Oktay’ın biyografisi niteliğindeki film, başarılı futbolcunun neden Galatasaray’ın en büyük rakibi Fenerbahçeliler tarafından bile sempatiyle anıldığını kanıtlar nitelikte. Filmi izleyenler bilir ki senaryo bir Metin Oktay güzellemesi değil, Metin’in dokuz kusurlu hareketine acımadan yer vermiş. Çapkınlığından gece hayatına, bir sporcunun dokuz kusurlu hareketinde ilk sıralarda yer alan alkol tüketimine, kafa yapıları hiçbir şekilde uyuşmamasına rağmen bir kızla sadece güzel olduğu için evlenmesine kadar… Peki bunca olumsuz özelliğine rağmen Metin neden taraftarların gözbebeği? Her şeyden önce futbol azminden, rakip takımın taraftarını bile eğilerek selamlamasından, futbolun bir takım oyunu olduğunu bilmesinden dolayı adamın kareköküdür kendisi. Taçsız Kralın hayatındaki en mühim kırılma noktalarından olan ilk eşi Oya Sarı mevzuna da değinilir filmde. Oya Sarı’nın adı filmde Hülya olarak değiştirilir ve Ajda Pekkan tarafından canlandırılır. İzmirspor’un başkanının kızı olan Hülya, İzmir cemiyet hayatının önemli isimlerindendir. Metin’le evlenip İstanbul’a gelen genç kadın İzmir’e dönmek ister fakat Metin Galatasaray’ı bırakmaya yanaşmaz hem de İzmirspor’dan gelen yüklü transfer ücretine rağmen. Bunun üzerine Hülya, Metin Oktay takımla beraber yurtdışına çıktığında gazetelere Metin’in İzmirspor’a transfer olacağına dair açıklamalar yapar ve bu açıklama ikilinin ayrılığına neden olur. Hülya’nın “Senden bir cevap istiyorum. Ben mi Galatasaray mı?” sorusu karşısında daha vefalı olduğu için Galatasaray’ı tercih eder Metin.
Yavuz Turgul’un mafya fedailiği yaptığı Yalan Dünya 1972
Eşkıya gibi yeni dönem Türk sinemasının temellerini atan bir filmin yaratıcısı olan Yavuz Turgul’un Arzu film bünyesinde senaristlik yaptığı hatta Sadık Şendil’le beraber Yeşilçam’ın birçok senaryosuna imza attığı bilinir. Fakat Kartal Tibet, Tanju Gürsu, Sevda Ferdağ, Reha Yurdakul gibi isimlerin rol aldığı Yalan Dünya filminde mafya fedaisi olarak rol aldığını herhalde Yavuz Turgul bile unutmuştur. Kartal Tibet’in kötülere karşı savaş açan acar bir komiseri, Tanju Gürsu’nun evladının ameliyat parası için kiralık katili, Sevda Ferdağ’ın yakışıklı komiserin şarkıcı sevgilisini, Şükriye Atav’ın gözü yaşlı acılı anayı, Reha Yurdakul’un da her türlü pis işe bulaşmış güçlü bir mafya babasını canlandırdığı filmde Yavuz Turgul da mafya fedaisine hayat verir. Üstteki sahnede viskilerini içerken kötülerin düşmanı iyilerin dostu süper komiser Kartal’a hain planlar kuran kötü adamların başını beklerken görülen Yavuz Turgul’un gözündeki set bitse de gitsek bakışları görülmeyecek gibi değil. Garanti sahneye figüran bulamayan set ekibi Yavuz beyi daktilo başından kaldırıp zorla kamera önüne atmışlar, o da boynu bükük sahnenin bitmesini bekliyor. O değil de Yavuz Turgul’un o eski halinden cidden şimdi eser yok. Yetmişlerde bildiğin garson beden, yana doğru ayrılmış hacimli saçlara sahipmiş.
Serkan Acar’ın Zeynep Değirmencioğlu’na düz koşu yaptığı Hayat Mı Bu 1972
Fenerbahçeli futbolcu Serkan Acar’ın oynadığı tek film olan 1972 yapımı Hayat Mı Bu aynı zamanda eşi Zeynep Değirmencioğlu’nu da bünyesinde barındırıyor. Serkan’ın takımdan ayrılıp Zeynep hanıma düz koşu yaptığı film bir kıza nasıl yürünür sorusuna cevap olacak nitelikte. Zaten Serkan Acar’ın en başarılı olduğu sahneler de o zamanlar sevgilisi olan Zeynep Değirmencioğlu’na tutkal gibi yapıştığı sahneler. Aslında gayet acıklı bir konunun işlendiği özellikle Semra Sar’ın başarılı performansıyla hüznün dibine vuran bir dram filmi Hayat Mı Bu. İkiz olduklarını sanan ve birbirlerine aşırı derecede bağlı iki kardeşten birisi futbolcu (Serkan) diğeri müzisyendir (Sertan). Aşırı naif bir genç olan Sertan bir kıza aşık olur, hatta ona şarkılar bile yazar. Aksi gibi aynı kız Serkan’ın da dikkatini çeker. Sertan’la kanka olarak takılan Ayşe, Serkan’ı da ukala ve havai bulur. Ayşe’nin babası da Sertan’ın doktorudur ve Sertan kan kanseridir. Çocukların annesi bu durumu kabullenmek istemez ve oğlunun yaşaması için en küçük umuda dahi bel bağlar. Ayşe, Sertan’ın kendinden hoşlandığını bilmeden çocukla takılırken kardeşinin ortamında Ayşe’yi gören Serkan, önce edebiyle gidip Sertan’a bu kızla aranda bir şey var mı diye sorar. Sertan o kadar çekingen ve özgüvensizdir ki kardeşine bile Ayşe’den hoşlandığını söyleyemez. Yok, biz sadece arkadaşız der. Bu sayede önündeki tüm engeller kalkan Serkan, Allah yarattı demeden Ayşe’ye yürümeye hatta yer yer koşmaya başlar. Çok açık sözlü olan Serkan, Ayşe’yle dans ederken hayatında hiç kız tavlamadığını, hep kızlar tarafından tavlandığını ama bu sefer kararlı olduğunu ve onu tavlayacağını söyler. Bu yola baş koyan Serkan, Ayşe’yi tavlamak için kızın at sefasında yolunu mu kesmedi, kız salıncakta sallanırken arkasından yaklaşıp salıncağa mı binmedi, itinayla iskeleden gölde yüzen Ayşe’nin tepesine doğru balıklama mı atlamadı? Yoğun bir şekilde yürüdüğü Ayşe’ye aşık olunca kız tarafından da kabul edildi fakat bu sefer de aralarına Serkan ve Sertan’ın anası girdi. Yani bol dram ve entrikanın döndüğü, aksi tesadüflerin de hep karakterlerimizi bulduğu bir filmde ilk ve tek rolünü oynadı Serkan Acar.
Barış Manço’nun kucağında kaynından olmayan bebekle sokaklarda kaldığı Baba Bizi Eversene 1975
Barış Manço’nun bir ilaç şirketindeki mahir muhasebeci Mahir’i canlandırdığı, hatta bayağı da başarılı bir oyunculuk çıkardığı Baba Bizi Eversene, bol aksiyonlu ve izleyiciyi gülmekten kırıp geçiren bir film. Mahir, patronunun kızı Sevim’e aşıktır. Fakat Fazıl bey kızını kesinlikle Mahir’e vermez, hatta kızını Mahir’i unutsun diye yurtdışına gönderir. Mahir ve Sevim’in imkansız aşkının yanına bir de Fazıl beyin oğlu Erol’un çapkınlık yapayım derken kantocu Şermin’in ağına düşmesi eklenince film içinden çıkılmaz bir hal alır. Şermin, sevgilisinden hamile kalır ama adam onu bırakıp kaçınca çocuğu birkaç defa takıldığı Erol’a bu senin çocuğun diye, kakalayıp turneye çıkar. Erol elinde Leman bebekle kalakalır, bebeği duyarsa babasının onu eşek sudan gelene kadar döveceğini bildiği için Leman’ı ailesinden saklamaya çalışır. Fakat ablası Sevim bebeği fark eder ve Erol’la bir anlaşma yapar. Mahir’le bu bebek sayesinde kavuşacağını düşünen Sevim, planını Mahir’e de anlatır. Plan Mahir’in de aklına yatar ama işler onların planlandığı gibi gitmez. Fazıl bey Mahir ve Sevim’in bir bebeği olduğunu öğrenince hiçte ikiliyi evlendirmeye yanaşmaz. Mahir’i işten kovar Sevim’i de yurtdışına göndermeye kalkışır. Mahir işini kaybedince kirayı da ödeyemez ve elinde el kadar bebekle sokaklara düşer. Film başarılı bir güldürüdür. Özellikle filmin sonunda Leman bebek biyolojik ana babası tarafından kaçırılır, ortalık karışır ve ahali karakolluk olur. Her kafadan bir ses çıkmasını kaldıramayan, muhtemel migrenden mustarip komiserin, biri şu olayı açıklasın veryansınına Mahir’in cevabı izleyeni kırıp geçirecek niteliktedir. Bu çocuk bu hanımın ama babası ben değilim ama Sevim benim. Bilmem anlatabildim mi deyip sırıtan Barış Manço’nun kendisini anlamayan komisere teessüf ettiği kısımsa ayrı bir komedi.
Uğur Dündar’ın Adile Naşit ve Hülya Koçyiğit tarafından kaçırılıp şantaja maruz bırakıldığı İşte Hayat 1975
Film bayağı bayağı yakışıklı bir araştırmacı gazeteci olan Uğur Dündar’ın halk sorunlarına eğilmesi ile açılıyor. Eylem yapan işçiler, para karşılığı ağıt yakan ağıtçılar ve kendini araba altına atıp şoförden para koparmaya çalışan sahtekarların dünyasına inen Uğur, sürücüleri hedef alan bir sahtekarın ipliğini pazara çıkarmak için bir nevi yetmişlerin Arena’sını yaparken kaçırılır. Gazeteler siyasi bir kişilik olan Uğur’un yaptığı haberler yüzünden kaçırıldığını düşünür ama işin aslı farklıdır. Kızını artist yapmaya ant içen Adile hanım kızı Hülya’yı kolay yoldan meşhur etmek için mahallelerine haber yapmaya gelen Uğur Dündar’ı kaçırmayı aklına koyar. Amaç Hülya ve Uğur’un uygunsuz fotoğraflarını çekip Uğur’a şantaj yaparak Hülya’nın film yıldızı olmasını sağlamaktır. Numaradan Uğur’un arabasının önüne atlayan Hülya, baygınlık ayağı çeker. Adile ablada köşeden çıkıp panik haldeki Uğur’dan yardım ister. Uğur, kızı hastaneye götürmek ister ama Adile hanım ayak üstü kırk yalan söyleyerek Uğur’u onları evlerine kadar bırakmaya razı eder. Zavallı Uğur, tontiş bir kadın ve yaralı kızından nasıl işkillensin, konu komşu laf eder diye arka yoldan gitmekte ısrar eden Adile hanımdan niye şüphelensin? O değil de dağ gibi adam başına aldığı merdane darbesiyle bayıldı ya ben hala onun şokundayım. Kaçırılıp, uyku ilacıyla uyutulan Uğur’la kızının uygunsuz fotoğraflarını çeken Adile hanım ve kızı Hülya kısa süreliğine amaçlarına ulaşır. Ama film çekimlerinde Uğur, Hülya’nın burnundan getirir. Takma kirpik ve makyajla köylü kızı olmaya çalışan Hülya’nın gözünden takma kirpiği hışımla çektiği sahne ve yüzme bilmeyen kıza su kayağı sahnesi çektirmeye çalışması Uğur’un gazabından da korkulması gerektiğinin göstergesiydi.
Orhan Aksoy’un filmin efsane sahnesine yönetmen olarak dahil olduğu Şabaniye 1984
Kartal Tibet’in yönettiği Kemal Sunal ve Çiğdem Tunç’un başrolde olduğu Şabaniye kan davası yüzünden kocası hapse düşen Hatice’nin oğlu Şaban’ı İstanbul’a kaçırmasıyla başlıyor. Fakat kanlılarının izlerini bulması çok sürmez ve babası öldürülen Şehmuz, babasını öldüren adamın oğlu Şaban’ı öldürmek için İstanbul’a gelir. Bunun üzerine Hatice oğlu Şaban’ı korumak için kadın kılığına sokar, oğlu Şaban’ın kaçtığını, yanındaki kızın ikinci kocasından olma Şabaniye olduğunu söyler. Bunun üzerine Şaban’da da nasıl bir kör talih varsa o tiple hem gazino patronu hem de Şehmuz, Şabaniye’ye aşık olur. Bu da yetmezmiş gibi Şaban da kanlısı Şehmuz’un kız kardeşi Nazlı’ya aşık olur. Ortalık yeterince karışmamış gibi Şabaniye’nin bülbül sesli olduğu anlaşılır ve ünlü bir şarkıcı olur. Seksenlerde her şarkıcıya film yapma modası baş göstermiştir ve dönemin ünlü şarkıcısı Şabaniye de bu modadan payına düşeni alır. Ünlü oyuncu Kartal Tibet’le plajda aşk sahnesi çekeceklerdir. Şabaniye sette oturmuş Nazlı’nın gelmesini dört gözle beklerken anası Hatice kızım azıcık yönetmenle ilgilensene diye kızını uyarır. Bunun üzerine Şabaniye de koltuğundan sete emirler yağdıran yönetmene gülümseyerek göz kırpar. Kadraj yönetmene döndüğünde sürpriz, Yeşilçam’ın ünlü yönetmeni Orhan Aksoy filmde kendini oynuyor. Yalnız Orhan beyin kendine göz kırpan Şabaniye’yi görünce bir irkilip, burun kıvırması da dikkatlerden kaçmadı.
Bonus: Ertem Eğilmez’in başının konuk oyuncu olarak kadraja girdiği Banker Bilo 1980
Banker Bilo’nun sinema tarihimizdeki yeri bellidir. Her sinemaseverin tekrar tekrar izlediği ve her izleyişinde aynı sahneye defalarca güldüğü bir film Banker Bilo. Ama defalarca izlememize rağmen çoğumuz Şener Şen’in oynadığı kurnaz banker Maho’nun Meral Zeren’in oynadığı gözü yükseklerdeki hizmetçi Zeyno’yu karımı boşayıp seni alacağım diye kandırdığı sahnede kadraja giren yönetmen Ertem Eğilmez’in başını fark etmemişizdir. İşte başarılı bir yönetmen olmanın ilk kuralı, yaptığın filmdeki hatanın değil montajda izleyici tarafından sinemada bile fark edilmemesidir. Ertem Eğilmez’i bu konuda tebrik ediyoruz. Tabi burda dikkatleri sadece kendi üzerinde toplayan oyuncularında önemi büyük.