Daha fazla hava durumu tahmini: İstanbul da 15 günlük hava durumu

“Kaşık Olmamak ya da İşlevin İhaneti”

“Çay kaşığının hükmü; şeker eriyinceye kadardır.” Çayın içindeki şeker sessizce erir. Ne bir feryat ne de bir vedadır bu; sadece ortadan kalkış. Ve kaşık… birdenbire fazlalığa dönüşür. Önce anlamı kaybolur, sonra varlığı. Artık ne karıştıracak bir şey kalmıştır ne de bir neden. O vakit, “Kaşık olmayın” demek yalnızca çayla sınırlı bir mecaz değildir; insanın işlevle sınanmasına, varlığın faydayla ölçülmesine bir isyandır aslında.

Modern birey, varlığını işlevi üzerinden tanımlar hale getirilmiştir. Bu, Foucault’nun (1975) “disiplin toplumları” kavramında olduğu gibi, bedenin ve benliğin üretkenlik merkezli bir gözetim altına alınmasıdır. İnsan yalnızca yaptığı işle, sahip olduğu sıfatla, oluşturduğu çıktı ile var olur. Ne işe yaradığın kadar konuşulursun. 

Ne kadar verimliysen o kadar değerlisin.Bu bağlamda Heidegger’in (1927) “alet yapısı” kavrayışı da hatırlanmalıdır. Ona göre bir varlık, “işe yaradığı” sürece anlam taşır. Ancak alet bozulduğunda veya artık kullanılmadığında, onun ne olduğu üzerine düşünülür. Kaşık da böyle değil midir? Şeker eridiğinde, elimizde sadece bir metal kalır. Ve biz o metali artık “neden var?” diye sorgularız. İnsan da böyledir: Kullanıldığında değil, kullanılmadığında hakikati açığa çıkar.İşte “kaşık olmayın” çağrısı, bu sorgulamayı en baştan yapmaya davettir. Varlığını işlevle eşitleyen birey, sistemin çarkına dönüşür. Camus’nün (1942) Sisifos Söyleni’nde anlattığı gibi, anlamı sürekli ertelenen ve bir göreve zincirlenmiş insan, sonunda varoluşsal bir boşlukla baş başa kalır. 

 Kaynak: https://ahmetkayaaslan.wordpress.com/2025/05/26/kasik-olmamak-ya-da-islevin-ihaneti/

Yorum KURALLARI: Hakaret içerici ve kanuni olarak suç teşkil edecek paylaşımlarda bulunmak yasaktır. Sorumluluk tamamen siz ziyaretçilere aittir.

Daha yeni Daha eski

Reklam1

Reklam2

نموذج الاتصال