Epineal bez aynı zamanda insanın üçüncü gözü olarak da bilinir. Nohut büyüklüğünde olup endokrin hormonlarının salgılanmasını sağlar.
Antik çağlardan günümüze kadar bu bez hem bilimsel hem de efsanevi olarak incelenmiştir. Bu beze ilk kez Fransız filozof Rene Descartes üçüncü göz adını vermiştir. Yani burası insanın en yüksek bilinci olarak bu şekilde anlatılmıştır.Descartes'a göre epifiz bezi, beden ve zihin arasındaki bağlantı noktası olarak kabul edilir. Bu organın insan bedeni ile ruhunu birbirine bağlayan mistik bir organ olduğuna inanılmaktadır.
Descartes'a göre epifiz bezi insan vücudunda çiftler halinde bulunmayan tek organdır. Dolayısıyla iki gözümüzle algıladığımız şeylerin birleştirilip beyne iletilmesini sağlar. Ayrıca her iki kulağın duyduğu seslerin aynı şekilde algılanmasını sağlar.
Pineal bez olarak da adlandırılan epifiz bezi, beynin korpus kallozum bölgesinin arkasında yer alan ve ana işlevi uykuyu kolaylaştıran melatonin üretimini salgılamak olan küçük bir endokrin bezidir. Endokrin sistemin en önemli parçalarından biri olan epifiz bezi, melatonin salgılayarak ve uyku-uyanıklık döngüsünün kontrol edilmesine yardımcı olarak insanın 24 saatlik gündüz-gece döngüsü olan sirkadiyen ritmini düzenler. Bu sayede kişinin daha kolay uykuya dalmasını ve kaliteli uyku almasını sağlar.
Özellikle uyku kalitesiyle ilgili temel işleviyle öne çıkan epifiz bezi, vücutta bulunmadığı takdirde büyük bir tehlike oluşturmaz ve kişi epifiz bezi olmadan da yaşayabilir. Ancak epifiz bezinin olmaması nedeniyle salgılanamayan melatonin vücutta eksiklik yaratır ve kişide uyku bozuklukları ortaya çıkar. Epifiz bezi olmadan vücut, uyku ritmi ve sirkadiyen ritim açısından hem fizyolojik hem de psikolojik olarak zor bir yaşam sürdürebilir.
Çok nadir durumlarda epifiz bezinin tümörü de görülebilir. Epifiz bezi tümörü olan bir kişinin epifiz bezini çıkarmak için ameliyata ihtiyacı olabilir. Bu operasyona pinealektomi denir.
Epifiz bezi nerede bulunur?
Pineal bez, beynin korpus kallozum bölgesinin arkasında yer alan, mercek boyutunda bir endokrin bezidir. Beynin çeşitli duyusal ve özellikle uyku fonksiyonlarını koordine eden bölgesi olan talamusun hemen üzerindeki bir olukta bulunur.
Nöronlar, nöroglial hücreler ve pinealosit adı verilen özel hücrelerden oluşan epifiz bezi, pinealositler aracılığıyla melatonin üretir ve bunu doğrudan beyin ve omuriliğin içi boş alanlarının içinde ve çevresinde akan beyin omurilik sıvısına salgılar. Bu sıvı daha sonra onu kan dolaşımına gönderir.
Epineal bez ne yapar?
Pineal bez, uyku-uyanıklık döngüsünün korunmasına yardımcı olan melatonin hormonunun salgılanmasından sorumludur. Asıl görevi bu döngüyü oluşturan sirkadiyen ritmi düzenlemek olan epifiz bezi, kişinin uykusunu ve uyku kalitesini kolaylaştıran melatonin hormonunu salgılar.
Karanlık ortamda melatonin hormonu daha fazla salgılanır ve ortam ne kadar karanlık olursa uykunun süresi ve kalitesi de o kadar artar. Melatonin hormonu esas olarak geceleri salgılanır ve bu üretim epifiz bezinde gerçekleşir.
Epifiz bezinin uyku üzerindeki etkisinin yanı sıra kadınlık hormonu seviyelerini düzenlemeye yardımcı olarak kardiyovasküler sağlığı ve ruh halini de etkilediği söyleniyor.
Uyku-uyanıklık döngüsünü sağlar
Epifiz bezi geceleri kişinin daha kolay uykuya dalmasını sağlayan ve aynı zamanda kaliteli uykunun anahtarı olan melatonin hormonunu üretir.
Kadınlık hormonu seviyelerini düzenlemeye yardımcı olur
Epineal bez tarafından üretilen melatoninin de kadınlık hormonlarıyla biyolojik etkileşimi vardır ve adet döngüsünün düzenlenmesine yardımcı olur. Ayrıca sinir hücresi fonksiyonunun kademeli kaybı olan nörodejenerasyona karşı da koruma sağlayabilir.
Kardiyovasküler sağlık açısından etkilidir
Öte yandan melatonin düzeyi kan basıncını ve kalp atış hızını düzenleyerek kardiyovasküler sistemi de etkiler. Bu melatonin düzeylerinin çoğu epifiz bezine aittir.
Epineal bez açıldığında ne olur?
Pineal bez, hipofiz bezinin arka boşluğunda yer alan bezelye büyüklüğünde bir bezdir. Bu çok küçük bez melatonin adı verilen hormonun salgılanmasını sağlar. Bu hormon geceyi ve gündüzü kontrol eder ve vücudumuzun günlük ritmini düzenlemeye yardımcı olur.
Epifiz bezinin fonksiyonlarının arttırılması çok önemlidir. Çünkü epifiz bezi sadece vücudun fiziksel dengesini düzenlemekle kalmıyor, aynı zamanda psikolojik olarak da vücudun durumunu düzenliyor.
Bu özellikle güneş epifiz bezi için önemlidir. Ona yemek ikram ettiği de söylenebilir. Güneş; Saç, göz ve cilt tarafından kolayca emilir. Bu nedenle günde en az 30 dakika güneş ışığına maruz kalmak çok önemlidir. Epifiz bezinin tam olarak aktif hale gelebilmesi için güneşin gözbebekleri yoluyla alınması gerekir.
Denizde yetişen ve güneşte kurutulan besinler epifiz bezi için oldukça önemlidir. Maalesef Türk kültüründe bu yemekler bulunmuyor. Bu tür besinlere örnek olarak çeşitli alg türleri gösterilebilir.
Lahana, şalgam, Çin lahanası ve hardal yeşillikleri gibi besinler epifiz bezi için oldukça besleyici bitkilerdir. Epifiz bezi yeşil rengin özelliklerini bitkilerden alır ve vücudun farklı bölgelerine yayılmasını sağlar.
Vücudunda çok fazla cıva bulunan balıklar, sudaki florür, gazlı içecekler, diş macunu ve sürekli dumana maruz kalmak epifiz bezini olumsuz etkiler. Et yediğimiz zaman yediğimiz hayvanın DNA'sı vücudumuza işlenir. Böylece hayvanın olumlu ve olumsuz tüm deneyimleri vücudumuza ulaşır. Başka bir deyişle et yemek, insanlarda epifiz bezlerinin psikolojik işleyişine müdahale edebilir.
Uygun besinler tüketmek, çiğ sebze tüketmek, vejeteryan yiyecekler tüketmek, evin sürekli havalandırılması ve temiz su içilmesi epifiz bezinin doğru çalışmasını sağlar.
Epifiz bezinin işlevi ve hastalıkları
Epifiz bezi, uyku-uyanıklık döngüsünü harekete geçiren melatonin adı verilen bir hormonu salgılar. Melatonin hormonuna vücudun biyoritiminden ve biyolojik saatinden sorumlu olan hormon denir.
Hipotalamus ile birlikte çalışır. Bildiğiniz gibi hipotalamus beyinde bulunan ve önemli içgüdüsel davranışları düzenleyen bir bezdir. Epifiz bezi aynı zamanda algının kontrolünü de üstlenir.
Eski çağlardan beri epifiz bezinin fiziksel ve ruhsal dünyaları birbirine bağlamaktan sorumlu olduğuna inanılan bir organdır. Fiziksel özelliklerinden dolayı üçüncü göz olarak da adlandırılır. Bu küçük bezin açıldığında tıpkı göz gibi bir retina tabakası içerdiği görüldü.
Hangi faktörler epifiz bezini olumsuz etkiler?
Ve epifiz bezinin işlevi ve buna bağlı olarak melatonin hormonu da bazı faktörlerden zarar görebilir ve etkilenebilir. Bu faktörler şunları içerir:
Pineal tümörler
Pineal bezi etkileyen yaralanmalar
Pineal kireçlenme
Pineal tümörler
Pineal tümörlerin her zaman kanserli olduğu düşünülmez, ancak büyüdüklerinde vücudun diğer bölgelerine baskı yapma riski vardır. beyin Ayrıca beyni çevreleyen sıvı olan beyin omurilik sıvısının normal akışını da engelleyebilir. Bu tıkanıklık kafatasınızdaki basıncı artırarak tedavi gerektiren tehlikeli bir durum yaratabilir.
Epifiz bezini etkileyen tümörler
Epifiz bezinin hasar görmesi çalışma yeteneğini olumsuz etkileyebilir. Travmatik beyin hasarı olan kişilerin yaklaşık %0-5'inde epifiz bezi ve hipofiz bezi de dahil olmak üzere beyindeki en az bir endokrin bezinde sorun vardır.
Işık etkinleştiğinde gözlerimiz maddi dünyaya açılan kapımızdır, ancak epifiz bezi karanlıkta etkinleşir ve bedenimizin ruhsal dünyaya açılan kapısıdır. Bu bez, büyüme hormonu melatonini, mutluluk hormonu serotonini ve ruhsal yaşama açılan kapı görevi gören hayalet molekül DMT'yi salgılar.
DMT'nin uyku, ruhsal ve mistik deneyimler ve ölüm sırasında salgılandığına inanılıyor. Diğer ilaçlarla karşılaştırıldığında yutulduğunda en güçlü halüsinojenik etkiye sahip kimyasal bir bileşene sahiptir.
Melatonin hormonunun gece (yani karanlıkta) ve deniz seviyesinin üzerinde daha fazla salgılandığı bilinmektedir. Geceleri, özellikle sabaha karşı 03.00 sıralarında en yüksek seviyelerine ulaştığı bilinen bu hormonla vücut bir bakım onarım sürecinden geçiyor. Bu durum hastaların uyuduktan ve geceyi geçirdikten sonra hastalığın seyrinin değişmesiyle ilgilidir. İbadet yerlerinin deniz seviyesinden yüksekte yapılması da bu bezin salgıları ile insanların maneviyatının artmasından kaynaklanmaktadır. Göçmen kuşların ve görme engellilerin yön bulma yeteneği de epifiz bezinin fonksiyonundan kaynaklanmaktadır.
Fransız filozof René Descartes (1596-1650) yazılarında epifiz bezine vurgu yapmıştır. Epifiz bezini ruhun oturduğu yer ve ruhun doğrudan işlevlerini yerine getirdiği beden kısmı olarak ifade etti. Ruhun ve bedenin iletişim kurduğu ve ilahi mesajları aldığımız merkez olduğunu savundu.
Mısır uygarlığından Sümerlere, mistik öğretilerden dini kaynaklara kadar pek çok yerde bu barışı simgeleyen çam kozalağının kullanıldığına dair ifadeler ve kanıtlar bu barışa işaret etmektedir. Epifiz bezini kullanmak insanlara daha güçlü bir güven verir (bu da daha iyi insanlar ve toplumlar oluşmasına neden olur) ve daha yaratıcı, bilinçli ve algılayıcı bir beden sağlar. Antik çağda insanların yarattığı tüm sanat eserleri, özellikle de mimari, onların yarattığı fikir ve öğretiler, hala modern uygarlığın temelini oluşturmakta ve hayranlıkla konuşulmakta, tartışılmaktadır.
Görünüşe göre günümüzün dahileri bu bezi kullanma becerisine sahip nadir insanlar. Çünkü bazı ülkelerde içme suyuna ve diş macunlarına eklenen, uygar dünyada ise temel antidepresanların günde en az iki kez kullanılması tavsiye edilen florür bu bezin en büyük düşmanıdır. Yani bu bezin kullanılmaması halinde florür nedeniyle kireçlenip kullanılamaz hale gelmesi de mümkündür. Ancak güneş ışığı bu bezin aktivitesini tetikleyebilir.
İslam'da kalp gözü denilen şey aslında epifiz bezidir. Buda'nın alnındaki nokta epifiz bezini temsil ediyor. Sümer tabletlerindeki koni sembolleri epifiz bezini işaret etmektedir. Aynı zamanda auranın da merkezidir. Mitolojide Ra ve Horus'un Gözü olarak da bilinir. Ama bu göz görmüyor, hissediyor. Bilinçli beynimiz göremediği, duyamadığı, düşünemediği şeyleri algılar.
İlk kez Descartes tarafından ruh ve beden arasındaki bağlantı bölgesi olarak tanımlanan epifiz bezi, ruh-beden-zihin üçgeninin kontrol merkezi olarak görülüyor. Epifiz bezi üç önemli hormonu salgılar. Bunlar; melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT) hormonları. DMT; İnsanların mistik zevk almasında, tasavvufun yükselişinde, metafizik dünyaya geçişte rol oynar. Hatta yıkarken başınızı silmenin epifiz bezinin aktivasyonunu arttırdığı düşünülüyor. Epifiz bezinin salgıladığı DMT molekülünün hemen hemen aynısı bazı bitkilerde de bulunmaktadır. Bu bitkiler hala şamanizmde ve çeşitli dini ritüellerde transa neden olmak ve daha yüksek bilinç seviyelerine ulaşmak için kullanılmaktadır. Özellikle "Phalaris aruninacea" adı verilen bitki DMT açısından oldukça zengindir.
Pineal bez tam olarak anlaşılamamıştır, ancak epifiz beziyle bağlantılı olduğu bilinmektedir ve çeşitli yaşam süreçlerini destekleyen epifiz bezi değildir. Epifiz bezi beynin tam ortasında yer alır ancak faaliyeti 20. yüzyılın ortalarına kadar başlamamıştır.
Artık en önemli hormonların (serotonin ve melatonin) üretiminde rol oynadığı tespit edildi. Birincisi enerji ve tondan sorumludur, bu nedenle gün içinde gizlenir. Gece üretilen melatoninin sakinleştirici etkisi vardır. Ayrıca bu hormon olmadan insanın farklı yıllardaki cinsel gelişiminin dengesi mümkün değildir.
Bilim adamları melatonine özel önem verdiler çünkü mükemmel antioksidan ve gençleştirici özelliklere sahip olduğu kanıtlandı.
Ancak epifiz bezi artık ezoterik bir perspektiften giderek daha fazla inceleniyor çünkü fiziksel ve ruhsal dünyalar arasındaki ilişkide özel bir unsur olduğuna inanılıyor. Yardımıyla ek duyusal yetenekler geliştirdiğine inanılıyor.
Epifiz bezini çevreleyen pek çok ezoterik gizem vardır. Farklı uygulamalara göre farklı isimler ve özellikler alma eğilimindedir. Örnek:
"Yıldız Geçidi" daha yüksek boyutlara olan biyolojik bağlantıyı ifade eder.
Üçüncü göz (tam anlamıyla geçici değil) ruhun gözüdür. Aynı zamanda epifiz bezinin gerçek insan gözleriyle de ilişkili olması nedeniyle ezoterizmle de ilgilidir. Böylece sol kişiliğin kendisini, sağ ise ruhu temsil eder.
firma hücresi. Örneğin bir felaket sonrasında bu hücre üzerinde meditasyon yapmak ve onu canlandırmaya çalışmak gerekir. Etkinleştirme, daha hızlı iyileşmenizi ve sorunu ortadan kaldırmanızı sağlar.
Geliştirilmiş bilgi akışı. Zihinsel ve fiziksel seviyeleri koordine etmenizi sağlayan hipofiz beziyle yapılan çalışmadır.
"Gece Gündüz Merkezi" insanın değişen çevre koşullarına hazırlanması ve adaptasyonuyla ilgilenerek kimliğini kaybetmemesine yardımcı oluyor.
Kalsit kristali bir nevi filtre görevi gören ve olumsuzlukların düşünce sürecine girmesini engelleyen özel bir ekrandır. Korku, öfke, utanç ve kırgınlık içeren tüm düşünceler olumsuz kabul edilir.
"Üçüncü göz"
Üçüncü göz, genellikle kaşların arasına çizildiği için Doğu sanatı ve dinindeki birçok kişiye tanıdık gelir. Bu geleneğin ezoterik kökleri vardır, çünkü medyumların görüşlerini doğrudan epifiz bezinden aldıklarına inanılır. Parietal bölgede gerçek bir üçüncü göz bulunmadığından gözlerimiz dışarıdan görüntü almaya alışkındır.
Görüntü içeriden gelir, hipotalamustan geçer, bu nedenle medyumlar ne olduğunu göremeyebilir ancak sanki eylem tam önlerinde oluyormuş gibi bunu ayrıntılı olarak bilirler.
Üçüncü gözü kullanmak normal gözler kapalıyken daha kullanışlıdır ve zihinsel görüntüye odaklanmanıza olanak tanır. Üçüncü gözün gelişimiyle düzenli olarak meşgul olursanız, zamanla yüksek zihin, mantıksal düşünme ve ileri sezgiyle ideal ilişkinizi geliştirebileceksiniz. Bu etki meditasyon yoluyla elde edilebilir. Üçüncü gözün en çok sanatçı, durugörü sahibi, başarılı ve mutlu kişilerde geliştiğine inanılıyor.
Yalnızca bağımsız olarak etkinleştirilebilir ancak epifiz bezinin alanını bilmek özellikle önemlidir. Bunun için özel bir egzersiz kullanılır: Meditasyon sırasında odak noktası kaşların arasındaki bölgedir. "Yanlış yer" hissi, yani tipiktir. başın ortası yavaş yavaş gelir.
Gelişmesi on iki yıldan fazla sürebileceğinden, birçok doktor üçüncü gözünüzü her gün geliştirmenizi önerir.
"Beyin kumu"nun özellikleri
"beyin kumu" - epifiz bezinde bulunan küçük küresel cisimlerin adıdır. Fosfat, potasyum ve magnezyum ile doyurulurlar, koloidal bir bazları vardır.
Hipoteze göre, beyin kumu kozmik radyasyonu yakaladığı ve psikonlar (ultra hafif parçacıklardan oluşan bir akış) bunları önceden oluşmuş düşüncelere ve duygusal dürtülere dönüştürdüğü için kişi düşünebilmektedir.
X-ışını kırınımı çalışmaları, araştırmacıların kum parçacıklarının kristal yapıya sahip olduğunu ve silikon içerdiğini bilmesini sağladı. Ve ampirik olarak mükemmel veri özelliklerine sahip olduğu bulunmuştur.
Bazıları bu mikrokristallerin holografi biçiminde organizmanın neredeyse tamamı hakkında bilgi içerdiğini iddia ediyor. Buradan hareketle epifiz bezinin "beyin kumları" ile insanın merkezi olduğu ve yaşamın ritmini belirlediği varsayıldı.
Bilim adamları Gulkov ve Panichev, parçacıkların yalnızca bir bilgi deposu değil aynı zamanda bir kontrol merkezi olduğunu savunuyorlar. Bu özellik sadece insanın değil aynı zamanda yüksek düzeyde organizasyona sahip hayvanların da karakteristik özelliğidir.
Yoga asanalarının epifiz bezi üzerindeki etkisi
Asanaların yalnızca ruhsal pratik ve meditasyonda değil, aynı zamanda epifiz bezinin gelişimi ve aktivasyonunda da başarıya ulaşmada özel bir rolü vardır. En iyi asanalardan biri, üst çakrayı uyarmaya yardımcı olan ve aynı zamanda kafayı bastıran tavşan pozudur. Konsantrasyonu, düşünmeyi ve melatonin üretimini geliştirmeye yardımcı olur.
Yoga pratiğinde pek çok asana vardır ve hepsi epifiz bezini harekete geçirmeye uygundur. En önemli şey acele etmemek ve yavaş yavaş basit egzersizlerden karmaşık egzersizlere geçmektir. Üçüncü gözün gelişiminin tamamen bireysel bir meslek olmasına rağmen, özellikle başlangıçta, Yoga pratiğinde ustalaşmada Usta'nın yardımı zarar vermez.
Artık epifiz bezindeki melatonin üretiminin azaldığı gösterilmiştir. Sentetik hormonun olumsuz bir etkisi gözlenmediğinden, onun yerine icat edilen yapay ilaçları almaya değmez. Uygulayıcılar doğal melatonin salgısını artırmak için bazı basit ipuçlarını takip etmenizi öneriyor.
Sirkadiyen ritminizi izleyin. Yatakta uzun süre kalmanıza veya geç yatmanıza gerek yok. Gün içinde mümkün olduğunca fazla ışık almak gerekir.
Karbonhidratı kesemezsiniz. Yatmadan önce az miktarda tüketilmelidir.
Diyet melatonin içeren gıdaları içermelidir: baklagiller, domates, muz, tahıl ürünleri.
Vitamin tedavisi düzenli olarak yapılmalıdır. B grubunun eser miktarda bulunmaması, hormon konsantrasyonu üzerinde özellikle olumsuz bir etkiye sahiptir.
Kötü alışkanlıklardan vazgeçmelisiniz.
Yağlı yiyecek alımınızı sınırlandırmalısınız.
Kirtan'la dans edin.
Düzenli meditasyon ve yoga asanalarını deneyin.
Birçok uygulamada epifiz bezi kişiliğimizin merkezi olarak kabul edilir, ancak tüm olumsuz duygulardan arınıncaya kadar gelişmesi imkansızdır.
Giderek daha fazla zeka ve zekâ elde eden kişi, zihin ve ince madde üzerindeki kontrolünü kaybeder. Birinde başarı olmadan diğerinde kayıp olamaz.
YanıtlaSilİnsanın maddî ile mânevî varlığı arasındaki bütünlüğün, tevhid hakikatine uygun bir çerçevede yorumlanması, zaman zaman ilmî ve felsefî yaklaşımlarca problemli bulunmuştur. Bazı bilim adamları, insanın materyalist ve pozitivist zeminde, biyolojik boyutuyla ele alınıp, ruhuna ait bütün görüntülerinin inkâr edilebileceği veya sadece madde ile açıklanabileceği düşüncesindedir. Bunların tam zıt ucunda yer alanlar ise; dini ve mânevîyatı koruma adına her şeyi mânâya ve ruha bağlarken, Allah’ın icraatına birer perde olarak yaratılmış maddeyi, sebepleri, eşyanın hakikatini ve mekanizmaları bütünüyle reddetme gibi bir duruma düşme tehlikesindedirler.
Bu durumda birinci husus; ifrat ve tefrite düşmeden, insan bedeni ile ruhunun birbirine temas ve tesir noktalarının iyi tespit edilmesi, fizyolojik ve biyo-kimyevî mekanizmaların -sebep olsalar bile- birer hakikatlerinin olduğunun bilinmesidir. İkinci önemli husus ise; fizyolojik ve biyo-kimyevî süreçlerin, imtihan sırrı gereği Allah’ın ilim ve kudretine birer perde olduğunun aslâ unutulmamasıdır. “İnsan denen meçhul”ün; ruh, nefis ve beden üçlüsünün, karşılıklı münasebet içinde gerçekleşen bir sistem olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Ayrıca bilimlerdeki parçalanmışlık ve uzmanlığın parçacı bakışı sebebiyle, insanın ilâhî tecellilere mazhar aşkın boyutunun göz ardı edildiği bilinmelidir.
Ruhun biyolojik mekanizmaları kullanmasında irtibat noktası olarak iş gören organların başında, beynimize yerleştirilmiş olan epifiz bezi gelir. Evrimciler tarafından “sürüngen atalarımızdan kalan körelmiş bir organ” olarak tarif edilen bu küçük organcığın ne kadar mükemmel vazifeler gördüğü son 30 yıl içinde anlaşılabilmiştir. Sürüngenlerde ve kuşlarda epifiz bezi, başın tam ortasında, derinin hemen altında bulunduğundan, güneş ışınlarının tesirine çok daha açıktır. Bu konumu araştırıldığında; epifiz bezinin güneş ışığının yoğunluğuna bağlı olarak sürüngenlerde gündüz ve gece biyo-ritimlerinin düzenlenmesinde rol oynadığı görülecektir. İki gözün arasında bulunduğu için epifize üçüncü göz de denmektedir. İnsan dışındaki memeli ve omurgalılarda ışık alıcısı olarak iş gören bu yapı, biyolojik saatin ana merkezi olarak hazırlanmıştır.
İlk defa Descartes tarafından ruh ile bedenin irtibat noktası olarak tarif edilen epifizin, ruh-zihin-beden üçlüsünden oluşan insan alt sistemlerinin kavşak noktasını oluşturduğu, hormonların kontrol edilmesinde vazifelendirilmiş komutan mesabesinde bir salgı bezi olduğu hususundaki deliller giderek artmaktadır. Günümüzde kritik bir içsalgı bezi olarak kabul edilen epifizden salınan melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT) gibi nöro-hormonlar üzerinde yoğun araştırmalar yapılmaktadır. DMT; insanda mistik zevk ve halleri, metafizikî âleme geçişi tetikler. Meselâ, çeşitli bitkilerin tohum ve meyvelerindeki DMT molekülü, yiyecek veya içecek olarak vücuda alındığında, epifizden salgılanan fıtrî DMT molekülüne benzer tesirlere yol açar. Pinolinin yapı bakımından benzeri, üzerlik bitkisinin (Peganum harmala) tohumlarında bulunan harmin ve harmalindir. Epifiz bezinden salgılanan DMT ve 5-MeO-DMT isimli moleküllerin aynısı başka bitkilerde de bulunur. Nispeten fazla DMT ihtiva eden bitkilere, Phalaris aruninacea, Psychotria spp., Phalaris spp., Acacia spp., Arundo donax, Desmanthus illinoiensis, örnek verilebilir. Bilhassa Phalaris aruninacea isimli otsu bitki, DMT ve türevleri bakımından çok zengindir.
Memelilerde ve insanda, epifizden salgılatılan melatonin, uyku için gözlerin kapanmasını tetikleyen hâdiselerin düzenlenmesinde rol alır. Epifiz, geceleyin veya karanlıkta aktif hale geçer. Epifiz bezinin aktivasyonu, ışık vasıtasıyla düzenlenir. Gözün ışığa hassas olan retina tabakası ile hipotalamus arasında bir sinir bağlantısı vardır. Gözden giren ışık ve karanlık hakkındaki bilgiler, hipotalamusun suprakiazmatik çekirdek denen bölgesine taşınır. Buradan da, hususî bir sinir bağlantısıyla ışık ve karanlık seviyeleri hakkındaki elektrikî mesajlar epifize ulaşır. Bu mesajların değerlendirilmesinden sonra melatonin sentezi düzenlenir. Ayrıca retinada da melatonin ve pinolin üreten hücrelerin varlığına dair tespitler vardır.
YanıtlaSilEpifiz ve hipofiz bezi, böbreklerden sonra kan dolaşımının ve damarlaşmanın en yoğun olduğu organlardır. Böbrek üstü, hipofiz, tiroid ve paratiroid bezleri, aktif veya stres altında ise, epifizden melatonin salınarak, vücudu uykuya sevk eder. Sonuçta bu organların sakinleşmesi sağlanır. Araştırmalar göstermiştir ki, epifiz bezinin aktivasyonunu sağlayan faaliyetlere önem verilirse, yaşlanma, kanser, bunama, stres ve hipertansiyona karşı fıtrî bir korunma sağlanmaktadır. Melatonin ve pinolin, şuursuz birer molekül olmalarına rağmen, emr-i ilâhî ile immün ve sinir sisteminin düzenlenmesinde rol almaktadır. Antioksidan, antistres ve antikanser hususiyetlerle donatılan bu moleküller, kişinin kuvvet ve enerjisini yeniden toplamasına, tiroid hormonlarının salınması için uyarılmasına, yaşlanmanın geciktirilmesine, parkinson ve alzheimer hastalıklarından korunmaya vesile nörohormonlardır.
Epifiz bezine, uyku düzenlenmesi ile ilgili mekanizmalarda rol verilmesinin yanında, insanın geceleyin metafizik dünyaya daha açık hâle gelmesinde de vazife verildiği gösterilmiştir. Gündüz veya ışıkta, epifiz bezi aktivitesi oldukça düşüktür. Dolayısıyla insan bedeni, mânevî âlemlere açıklık noktasından tam olması gereken seviyede değildir. İnsanın ışığa ve gün uzunluğuna bağlı biyolojik ritimlerini düzenlemede iş gören epifizden salınan nörohormonlar, insanın biyolojik sistemini ışık yokluğunda (geceleyin), mânevî âlemlerle irtibata açık hâle dönüştürür. Işıkta (gündüz) ise, maddî dünyaya daha çok açık hale getirir. Bu çerçevede “gündüzün çalışma, gecenin de istirahat için hazırlandığını” belirten âyet çok mânâlıdır.
Epifizin, gece saat üç civarında maksimum aktiviteye ulaşmasıyla insanın mânâ âlemlerine açıklık ve yatkınlık kazanması arasında enteresan bir paralellik bulunmuştur. Bu açıdan geceler ve seher vakitleri, ruh-zihin-beden sisteminde, ruhun bedenin tesirinde daha az kaldığı ve seyahatinin daha kolay olduğu zaman dilimleridir. Bediüzzaman’ın: “Âlem-i şehâdet (görünen, maddî âlem), âlem-i gayb (görünmeyen, mânevî âlemler) üstünde tenteneli bir perdedir.” ifadesi de, bu noktada oldukça mânâlıdır.
Gecenin sonuna doğru kişi uyandığında, epifiz, maksimum seviyede aktiftir. Burada enterasan olan husus, insanın mistik ve ruhanî tecrübelere hazırlanmasında sebep olarak epifizden salgılanan pinolin, DMT, 5-MeO-DMT gibi moleküllerin, imtihan sırrından dolayı insanın uykusunu getiren melatonin ile eş zamanlı salgılanmalarıdır. Bu yüzden bedenin ruhanî âlemlere açık hâle gelmesinde iş gören bu moleküller vasıtasıyla hazırlanan alt yapıyı kullanabilmek için kişinin uykusunu yenebilmesi gerekmektedir. İnsan erken yatarsa gecenin üçte birlik diliminden sonra kolayca kalkabilir ve bedeninin mânevîyâta açık olduğu bir saatte ibadet yapma şansı elde edebilir. Böylece maddî hayatın dar kalıplarından çıkıp, kalb ve ruhun hayat derecelerinde yaşaması da kolaylaşır. Peygamberimiz’in (sas), yatsı namazını vaktinde kılıp uykuya çekilmesi, gecenin ilerleyen vakitlerinde kalkıp ibadet etmesi ve ümmetine de bunu tavsiye etmesi durumu, bedende epifize gördürülen roller açısından incelendiğinde, O’nun (sas), emir ve tavsiyelerinin insan tabiatıyla tam bir âhenk içinde olduğu görülecektir.
Madde ile mânâ arasında köprü görevi gören bu moleküller ve tesirleri arasında, sebep-netice münasebetinden ziyade, iktiran diyebileceğimiz iki şeyin bir arada gerçekleşmesi (eşzamanlılığı) söz konusudur. Açarsak, epifiz hormonları kişinin biyolojik sisteminin mânâ âlemlerinde seyahate veya oradan gelecek esintileri almaya hazır hâle gelmesinde, imtihan sırrı gereği, bir sebep olarak kullanılmaktadır. Diğer yandan kişinin metafizik âlemlerle münasebete hazır hâle gelmesi, iki yanı keskin bir kılıç gibidir. Kişi bu durumda tevbe, istiğfar, dua ve ibadetlerle, kendini meşgul etmezse, habis ruhların, şeytanların ve cinlerin müdahalesine açık hâle de gelebilir.
YanıtlaSilDMT molekülünün, ruhanî âlemlerle irtibata ve metafizikî hâlleri bedende hissetmeye vesile olduğu dikkate alınırsa, cinlerin ve ruhanîlerin de insan bedeni üzerindeki tesirlerini ortaya koymada, Allah’ın icraatına bir perde olarak benzer nörohormonların sentezini veya salgılanmasını kullandıkları söylenebilir. Nitekim, Amazon yerlilerinin dinî âyinlerinde kullandıkları “Ayahuasca” isimli içecekte, üzerlik bitkisinin tohumlarındaki harmin ve harmalin ile insanda mistik zevkler ve halleri tetikleyen DMT molekülü bulunur. DMT, hem epifizden salgılanır, hem de çeşitli bitkilerin tohum ve meyveleri alındığında vücutta tesirlerini gösterir. Bunları içen kişiler, ruhanî âlemlerle iletişime geçmektedir. Başka birileri, insanın bu biyolojik yatkınlığını kullanarak, zihinleri kontrol edebilir, idrâk ve şuur seviyelerini değiştirebilir. Meselâ kişiye, 1 gram üzerlik (Peganum harmala) tohumu çiğnetilirse veya bunun tütsüsü o kişiye yapılırsa, serotonini parçalayan monoamin oksidaz enzimi engellenir. Böylelikle serotoninin parçalanması durdurulurken, DMT sentezi uyarılır. Kişi trans haline geçer.
Epifizin işleyişine tesir eden faktörler, anormal gündüz-gece ritimleri (uçakla kıtalararası seyahatte olduğu gibi), ışık şiddeti ve süresi, radyasyon, manyetik alanlar, beslenme bozuklukları, günlük stres seviyeleri ve sıcaklıktır. Ayrıca deniz seviyesinden yüksekliğe bağlı olarak epifiz aktivite seviyesinde de dikkate değer farklılıklar tespit edilmiştir. Deniz seviyesinde en düşük, dağların zirvesinde en yüksek seviyeye çıkan epifizin bu özelliğini en çok bazı ibadethanelerin ve inziva yerlerinin seçilişinde görmekteyiz. Peygamber Efendimiz’in (sas) dağda bulunan Hira Mağarası’nda, Bediüzzaman Hazretleri’nin yüksek dağlarda inzivaya çekilmesi, eski Hristiyan manastırlarının yüksek dağlarda yapılması ve birçok evliyanın dağlık bölgelerde yetişmesinin hikmetlerinden birisi epifizin bu durumu ile alâkalı gibi görünmektedir. Nitekim “ışık terörü” olarak isimlendirilen vakada, aşırı parlak ve bol ışıkla aydınlatmanın yapıldığı yerlerde epifizin sağlıklı işleyişi bozulmaktadır. Bu da başta uykusuzluğa ve bunun neticesinde kronik stres ve bağışıklık sistemi zâfiyetlerine sebep olmaktadır.
Diğer beyin yapılarına benzer şekilde epifiz, ilâçlı veya ilâçsız uyarılabilmektedir. Son yıllarda kullanılmakta olan fiziko-kimyevî yapıdaki ilâçların tesirlerinin üçte birinin tamamen kişinin o ilâç vesilesiyle şifa bulacağına inanmasına, Allah’ın Şâfî ismine inanıp güvenmesine, ümit ve moralini yüksek tutmasına bağlı olduğu gösterilmiştir. Bu yüzden kişi, yaptığı dualar, ibadetler, yakarışlar, inzivaya çekilmeler, telkinler yoluyla da epifizdeki nörohormonların sentezinin artmasına yol açabilmektedir. Epifiz bezinden üretilen moleküller, uygun enzimlerin varlığında serotonine de dönüşebilmektedir. Nitekim, kişi zikir ve ibadetlerini düzenli olarak yaptığında, epifiz bezini daha çok serotonin üretecek şekilde de uyarabileceği belirtilmektedir. Günümüzde problemlerin yaklaşık % 75’lik kısmı, mânevî tatmin eksikliğine dayanan stres ve depresyonla alâkalıdır. Melatonin seviyelerinde ve sentezinde azalma olmadığı sürece, stresle ilgili problemler de çok az ortaya çıkmaktadır. İnanan ve ibadet eden kişilerde bunamaya pek rastlanmamaktadır. Kişinin sevgi üzerinde olması; ümit, aşk, şevk, inanma kuşağında yaşaması, epifiz faaliyetinde azalmayı önleyici bir sosyal hayat tarzıdır. Yapılan araştırmalar, mistik tecrübelerin ve zikirlerin, bir arada yapılan dinî sohbetlerin, bağışıklık sistemine olumlu tesir ettiğini göstermektedir.1
YanıtlaSilÇocuklarda epifizin rolü
Doğumda, annede ve bebekte DMT sentezinin yüksek seviyede sentezi ile gerçekleştirilen bir trans ve mutluluk hâli söz konusudur. Bu molekül seviyesine bağlı olarak anne hem doğum sancısına daha rahat katlanır, hem de bebek çok fazla uyur. Araştırmalar bebeğin dünyaya geldiğinde, beyin omurilik sıvısında çok fazla miktarda 5-MeO-DMT bulunduğunu göstermektedir. Bebeklik ve çocukluk döneminde beyin % 40 daha aktiftir. Buna bağlı olarak öğrenmeye ve diğer âlemlerle iletişime de daha açıktır. Epifiz bezi, başlangıçta çocuklarda büyük iken, büluğ çağına girildiğinde oldukça küçülür. Dolayısıyla melatonin hormonu, çocuklarda oldukça yüksektir ve onların büluğ çağına girmelerini baskılar. Büyük ölçüde onların masumiyetine katkıda bulunur. Epifiz bezinin çocuklarda büyük ve aktif olması, bu bezden salgılanan melatonin, pinolin, DMT ve 5-MeO-DMT gibi insan zihnini mânevî ve ruhanî âlemlere açık hale getiren moleküllerin de, erginlere nazaran onlarda daha fazla olduğunu gösterir. Belki de bu yüzden çocukların beyin-zihin sistemlerinin ruhanî ve metafizikî âlemlere açıklık oranı, bu moleküllerin sentez miktarına bağlı olarak yüksek olmaktadır. Eğer bu gerçekten böyle ise, o zaman çocukların, bazı mânevî varlıkları niçin kolayca görebilirken, erişkinlerin cinleri ve ruhanileri her zaman görememelerinin ilmi hikmeti de anlaşılabilir. Çünkü zihin-beyin sistemini ruhanî ve mânevî âlemlere açık hale getiren moleküllerin sentezi, çocuklarda oldukça yüksek iken, bu normal şartlarda erişkinlerde oldukça düşüktür. İnsanlar buluğ çağına girdiklerinde ve damarlarında şehvet dolaşmaya başladığında, epifiz bezi faaliyetini yavaşlatmaya ve küçülmeye başlar. Diğer âlemlerle olan iletişim açıklığı oldukça azalır. Zaten günümüzde alınan eğitim, yenen gıdalar ve hayat tarzı da, insanın mânevî hayatını köreltici fonksiyon görmektedir.
Üzerlik Otu Nedir?
YanıtlaSilÜzerlik otu, tüysüz ve çok yıllık bir bitkidir. Genellikle kuzey yarım kürede yetişen üzerlik otu, Asya, Afrika ve Amerika gibi sıcak bölgelerde yayılış göstermektedir. Türkiye’de doğal olarak bulunan bir bitkidir ve Ankara, Kayseri, Erzincan, Konya ve Niğde illerinde yetişmektedir. Deniz seviyesinden 1500 metre kadar yükseklerde, kumlu, taşlık ve kurak bölgelerde doğal olarak bulunabilir. 30-50 cm boylarında, yaprakları çok parçalı, tek büyük ve beyaz renkli çiçekleri olan, meyvesi ise yeşil-sarı renkli, çok tohumlu ve yuvarlak şekilli kapsüllü bir step bitkisidir. Mayıs ve temmuz aylarında çiçek açan üzerlik otu, ardından tohum oluşturur. Yaz mevsiminden sonra kapsüllerin içerisinde 3-5 mm uzunlukta, kahverengi ve kanatlı tohumlar oluşur.
Üzerlik kelimesinin kökeni tam olarak bilinmemektedir. Anadolu’da genellikle tütsü olarak kullanılması, tütsünün nazar değdiği düşünülen kişinin üzerinden geçtiğine inanılması ve bu nedenle “üzeri+lik” şeklinde kullanıldığı, zamanla ünlü düşmesine uğrayarak “üzerlik” kelimesinin ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Üzerlik Otu Faydaları Nelerdir
Üzerlik Otu Ne İşe Yarar?
Üzerlik otu tıbbi amaçla geleneksel ve tamamlayıcı tedavi uygulamalarında, endüstriyel alanda ve halk inanışlarında çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır.
Endüstriyel alanda, üzerlik otunun tohumlarından veya köklerinden elde edilen ve “Türk Kırmızı” olarak adlandırılan kırmızı renk elde edilir. Halı ve yün boyamasında kullanılabilir. Tohumların su ile ekstraktı ile floresan sarı renk elde edilir. Üzerlik otunun dalları, kökleri ve tohumları boya, mürekkep ve dövme yapımında kullanılabilir.
Üzerlik otunun içerdiği aktif bileşikler alkaloidlerdir. Bu alkaloidler özellikle tohum ve köklerde bulunur. Üzerlik otunun tohumundan ve köklerinden elde edilen yağ, tıp alanında kullanılmaktadır.
Düşük dozlarda kullanımı, içerdiği alkaloitlerin merkezi sinir sistemini stimüle etmesi sonucunda uyku hali oluşmasına neden olabilir.
Halk arasında üzerlik otu insana, hayvana ya da eşyaya nazar değme ihtimaline karşı, tütsü olarak kullanılmaktadır.
Üzerlik tohumlarının yanması ile ortaya çıkan duman bakteri, alg, parazit ve küf mantarının oluşmasını engeller.
Halk hekimliğinde şeker hastalığı, hemoroid ve saç dökülmesi tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Ek olarak yara iyileştirici ve saç bakım ürünü olarak da kullanılmaktadır.
İçerdiği alkaloidlerin antikanser etkisi mevcuttur.
Bitkilerin çimlenme, büyüme ve gelişmesi üzerinde olumlu etkileri vardır.
Tohum ve köklerden elde edilen ekstraktlar gram pozitif bakterilerin tamamına karşı antibakteriyel olarak kullanılabilir.
Üzerlik otunun siyah tohumları göz yaralarına tütsü olarak kullanılmaktadır ve halk arasında göz ilacı olarak kullanılmaktadır.
Çiğ olarak yenildiği takdirde basur, adet söktürücü, astım ve bronşit, baş ağrısı, nefes darlığı ve iltihap kurutucu olarak, buharının bahar alerjilerinde solumak suretiyle kullanıldığı bilinmektedir.
Analjezik, antifungal, antibakteriyel, antiviral, antitümör etkileri vardır ve bu etkileri dolayısıyla sık kullanılmaktadır.
Üzerlik otu seralarda yaprak biti olarak bilinen afit kontrolünde kullanılabilir. Ek olarak böceklere karşı güçlü bir toksik etki yarattığı bilinmektedir. Bu nedenle böcek kovucu olarak kullanılabilmektedir.
Yapraklar güçlü antioksidan aktivite göstermektedir.
Geçmişte antihelmintik (solucan düşürücü) ve yılan sokmasına karşılık panzehir olarak kullanılmıştır. Antihelmintik etkisi ile modern tıpta da kullanılmaktadır.
Üzerlik Otu Faydaları Nelerdir?
YanıtlaSilÜzerlik otu faydaları sebebiyle geçmişte halk tedavisinde ve şu an modern tedavide sıklıkla kullanılan tıbbi bir bitkidir. Alkaloid içeriğinin zenginliği tıbbi alanda birçok fayda ve kullanım alanı oluşturmaktadır. Bitkinin tütsü, buhar, çay ve çiğ şekilde kullanımı mevcuttur. Üzerlik otu faydaları:
Boğaz ve karın ağrılarının giderilmesinde,
Adet söktürücü ve adet düzenleyici olarak,
Bağırsak hastalıkları tedavisinde,
Siğillerin giderilmesinde,
Karaciğer ve akciğer hastalıklarının tedavisinde,
Ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak,
Sulu egzama semptomlarının giderilmesinde,
Cilt güzelliğinde ve saç dökülmesini önlemede,
Balgam söktürücü olarak,
Merkezi sinir sistemini uyarıcı olarak ve depresyona semptomlarının giderilmesinde,
Sıtma mikrobunun tedavisinde,
Astım ve bronşit semptomlarının hafifletilmesinde,
Böbrek kumlarının ve taşlarının düşürülmesinde yardımcı olarak,
Uykusuzluğa ve unutkanlığa karşı,
Bahar ve saman alerjisinin giderilmesinde,
Parazit, alg, küf ve bakterilerin gelişimini engelleyici olarak,
Hemoroid (basur) tedavisinde,
Kardiyovasküler ve nörolojik hastalıkların tedavisinde,
İnsektisit (böcek öldürücü) ve antihelmintik (solucan düşürücü) olarak,
Analjezik, antibakteriyel, antifungal, antikanser, antitümör ve antidiyabetik olarak,
Antioksidan olarak serbest radikallerin giderilmesinde,
Kalça ve eklem ağrılarında,
Zehirlenme ve yılan sokmalarında,
İdrar söktürücü olarak,
Mide güçlendirici ve ishal önleyici olarak,
Göz hastalıklarında,
Tansiyon düşürücü olarak,
Cilt hastalıklarında,
Akciğer ve böbrek iltihabında,
Sakinleştirici etki sağlamak şeklinde sıralanabilir.
Üzerlik Otu Yan Etkileri Nelerdir?
Genellikle bitkilerin tedavide kullanımı kişiler tarafından güvenli ve risksiz olarak kabul edilir. Ancak bu durum doğru değildir ve neredeyse her bitkinin oluşturabileceği birtakım yan etkiler söz konusudur. Üzerlik otunun olası bazı yan etkileri şu şekilde sıralanabilir:
Üzerlik otunun yüksek dozlarda kullanılması halüsinojenik etki oluşturabilir,
Üzerlik otunun içerdiği alkaloidlerden birisi olan harmalin, plasenta bariyerini geçebildiği için gebe kadınlar tarafından kullanılmamalıdır.
Merkezi sinir sistemini uyarıcı etkisi sebebiyle antidepresanlar ile birlikte kullanılması halinde birtakım yan etkiler oluşturabilir.
Kalp atım hızında artış, mide bulantısı, kusma ve sindirim sistemi bozuklukları yan etkiler arasında sayılabilir.
Tüm evcil hayvanlar üzerinde toksik etki ve zehirlenme oluşturabilir. Açlık, baygınlık, tükürük salgısında artış, kusma, ishal, aşırı heyecan, kaslarda sertlik ve titreme, solunumda hızlanma, nefes darlığı ve göz bebeklerinde büyüme gibi yan etkiler gözlenebilir.
Üzerlik Otu Nasıl Kullanılır?
YanıtlaSilÜzerlik otu geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarında sıklıkla kullanılan bir bitkidir. Ayrıca toplum tarafından tıbbi faydaları nedeniyle tercih edilmekte ve çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. Bazı kullanım şekilleri şu şekilde sıralanabilir:
Tütsü olarak kullanımı geçmişe dayanmaktadır, Anadoluda kişiler üzerlik otunun tütsü şeklinde kullanılması halinde nazardan koruyacağına inanmaktadır. Ek olarak tütsü dumanı alg, küf, parazit ve bakterilerin gelişmesini engelleme amacıyla da kullanılmaktadır.
Kurutulmuş halde baharat olarak, taze halde salata ve yemeklere katılarak kullanılabilir.
Kozmetik sektöründe, cilt bakımında ya da sivilce, akne ve egzama gibi cilt problemlerinde yağ olarak kullanılabilmektedir.
Tentür formunda ağrı kesici ve enflamasyon giderici olarak kullanılabilir.
Kaynatılıp demlenerek üzerlik otu çayı şeklinde de tüketilebilir.
Kaynatılıp buharının, ağız ve burundan solunması ile alerji semptomlarını giderici olarak kullanılabilir ya da doğrudan bazı ilaçların yapımında da kullanılabilir.
Üzerlik otu yıllardır sağlık alanındaki uygulamaları ile dikkat çeken bir bitkidir. Sağladığı faydalar ve kullanım alanının genişliği ile oldukça sık tercih edilen tıbbi bir bitkidir. Yağ, tentür, baharat ve çay gibi birçok farklı formda kullanılabilir. Ancak her bitki ve takviyede olduğu gibi kullanmadan önce mutlaka bir uzman görüşü alınması tavsiye edilir.
Üzerlik Otunun Faydaları Nelerdir?
YanıtlaSilÜzerlik otu, adet sancıları ve adet söktürücü olarak kullanılabilmesi dışında, sindirimi kolaylaştırmaya, idrar söktürmeye, ateşi düşürmeye, spazmları önlemeye ve mide bulantısını gidermeye yardım eder.
Üzerlik otu faydaları genel olarak şunlardır:
Üzerlik otu üst solunum yolu enfeksiyonları kaynaklı semptomları hafifletir
Vücut direncini arttırır
Bağırsak parazitlerinin vücuttan atılmasına yardım eder
Damar üzerinde oluşabilecek çevresel baskıyı azaltır
Kemik oluşumunu hızlandırır ve onarım sürecine katkıda bulunur
Astım semptomlarını hafifletir
Uyku düzenin dengelemesine yardımcı olur
Üzerlik Otu Nasıl Kullanılır?
Kozmetik sektöründe bitki ekstraktı olarak formülasyona katılarak ağrı kesici özelliğe sahip krem başlıkları arasında yer alır. Bu amaçla, ağrının yoğun hissedildiği baş bölgesinde ve bacak bölgelerinde kullanımı desteklenir. Gıda takviyesi olarak kapsül, toz ve tablet formunda günlük RDA değerlerine göre kullanımı sağlanır. Çay olarak tüketimi ise kolay hazırlama yöntemi ile daha çok tercih edilebilir. Bununla birlikte, Mezopotamya mirasından gelen bilgiler doğrultusunda insan ruhuna iyi gelmesi nedeniyle tütsü olarak evde kullanılır.
Üzerlik Otu Çayı Nasıl Yapılır?
Yaz aylarında toplanan üzerlik otu tohumları, 1 yemek kaşığı olacak şekilde kaynatma haznesine alınır. Kısık ateşte ocak üzerine 2 bardak su eklenerek demlenmeye bırakılır. Demlenme süresi 5-15 dakika arasında ısıtıcı gücüne bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bu süre zarfında, ısıtıcı haznenin ağzı kapatılarak besin değerleri büyük ölçüde korunabilir. Son olarak, çayı süzerek bardağa alınarak günde bir bardak olacak şekilde içmeye hazır hale gelir.
Üzerlik Otu Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Üzerlik otu nasıl kullanılmalı?
Üzerlik otunun yiyecek olarak tüketilmesi tadının acımtırak olmasından dolayı çok tercih edilmez. Bu nedenle faydalı bileşenlerin ekstreleri elde edilerek gıda takviyesi olarak tüketilebilir. Aynı zamanda bitki çayı olarak sıklıkla kullanılır. Kozmetik ürünü olarak krem ve yağlarda ekstraktları kullanılır. Tütsü ve aksesuar olarak da kullanılır.
Üzerlik tohumunu kimler kullanamaz?
Kalp ilaçları, mide ülseri ilaçları, kronik akciğer ilaçları, hepatit ilaçları, narkotik ilaçları kullanan kişilerin doktoruna danışarak kullanması tavsiye edilir. Hamile ve çocuklara kullanımı önerilmez.
Üzerlik otu ne kadar tüketilmeli?
Yapılan bilimsel çalışmalara göre gıda takviyesi olarak günde 400-800 mg arasında RDA değerlerinde kullanımı dikkat çekmektedir. Çay olarak tüketildiğinde günde maksimum 1 yemek kaşığı olarak kullanılması tavsiye edilir.
Memorial Tıbbi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.
Üzerlik Tohumu DMT Oranını Yükseltir mi?
YanıtlaSilÜzerlik tohumu Dmt oranını yükseltir mi? Üzerlik tohumu Dmt’yi artırır mı? Üzerlik Dmt oranının yükseltilmesinde etkili midir?
Bu yanılgı nereden kaynaklandı bilmiyorum ama Hayır üzerlik tohumu dmt oranını artırmaz, dmt’yi yükseltmez. Üzerlik tohumunun ruhsal derinleşme çalışmalarında kullanılmasının amacı Dmt oranının yükseltilmesi değildir. Bunun olabilmesi için üzerlik tohumunda yüksek oranda Dmt olması gerekirdi.
Üzerlik Tohumu Ne İşe Yarar?
Bir çoğu bilmeden veya yanlış bilerek kullanır. Üzerlik tohumu epifiz bezinin daha iyi çalışmasını ve aktif olmasını sağlar. Salgılanan hormonlar bizim madde boyut ile olan bağlarımızı koparmamızda yardımcı olur.
Üzerlik tohumunun Dmt ile olan bağına gelince, Üzerlik tohumu tıpkı ayahuasca çayında olduğu gibi bünyemizde varolan Dmt’nin normalden daha fazlasının serbest kullanımını sağlar. Yani üzerlik tohumu Dmt sağlamaz varolan veya ek bitkilerle alınan Dmt’nin kullanımına olanak sağlar.
Üzerlik Tohumu, Dmt ve Sağlık Boyutu
Ancak ortada çok büyük bir sorun var. Bünyemizde bulunan Dmt’nin kullanımı serbest kalır ancak bu çok sayıda toksinin de serbest kalması anlamına gelir. Yani üzerlik tohumu kullanacaksanız mutlaka yediğinize ve içtiğinize çok dikkat etmeniz gerekir. Aksi taktirde uzun vadede metabolizmanızda ve organlarınızda birikecek toksinlerin ne tür rahatsızlıklara sebep olacağını bilemezsiniz.
Kısa vadede ise ilk etkisi yüksek tansiyondur. Eğer abartıp yüksek miktarda üzerlik tohumu almış, önünüze gelen herşeyi de yemişseniz yüksek tansiyon beyin kanamasına neden olabilir. Üzerlik tohumu kullanmak istiyorsanız öncelikle ne kullandığınızı öğrenmeniz gerekir, çalışmalarına benimde katıldığım ve bir rapor halinde yayınlanan Üzerlik Tohumu konusunu mutlaka okuyun. İnternette yalan yanlış çok fazla bilgi var sağlığınızı riske atmayın.
Dmt Hangi Bitkilerde Bulunur?
DMT yaşam ve ölüm arasındaki bağı oluşturduğu için canlı tüm bitkilerde, hatta canlı tüm metabolizmalarda bulunur. Ancak bazı bitkilerde oranı daha yüksektir. ABD gibi ülkelerde DMT oranı yüksek bitki ve meyveler yasaktır. Bu konuda portakala bile yasak getirilmiş. Nasıl uyguluyorlar bilmiyorum. Dmt’nin bulunduğu bitkilerin bazıları zehirlidir o yüzden çok dikkatli olmak gerekir. Formülleri gram cinsinden hesaplanır ve hepsinin kullanım şekli, kaynama oranları farklıdır.
DMT Oranı Yüksek Bitkiler
Bataklık Yem Kanyaşı
Yem Kanyaşı
Akasya
Kuş Otu
Kargı Kamışı
Bunlar içerisinde Psychotria Viridis olarak ta bilinen Yem kanyaşı Banisteriopsis Caapi adı verilen sarmaşıkla birlikte uzun süre kaynatılarak Ayahuasca çayı elde edilir. Ayahuasca konusu da ayrı bir yanlış algılama. Ayahuasca diye bir bitki yok. Ayahuasca çayı var. Psychotria Viridis ve Banisteriopsis Caapi birlikte çok uzun süreler kaynatılarak Ayahuasca çayı elde edilir.
Dmt Oranını Artırmak İçin Bitkiler Nasıl Kullanılır?
Bitkilerin tamamı uzun süre kaynatılarak özleri çıkarılır. Her birinin kaynatma süreleri farklıdır. Bir formül başka biri için uygulanmaz çünkü herkesin metabolizma hızları farklıdır. Genel formüllerde de sıkı bir diyet şarttır.
DMT ve Zararları
Ağacın üst dalına çıkmadan elma toplama hevesi.
Zihinsel ve ruhsal yönden belli bir noktaya gelmeyen egosu yüksek bir insanın, başkalarına gösteriş yapmak, kendisini anlatmak için dmt seviyesini artırması kısa süreli bir rahatlama sağlayabilir ama uzun dönemde zararla sonuçlanacaktır. Dmt oranı yükselip epifiz aktivitesi artırıldığında kişi hazır değilse yaşayacakları ve karşılaşacakları ile baş etmesi mümkün değildir.
Kısa süreli zararları
Algılama güçlüğü
Gerçek yaşamdan kopuş
Algı değişimleri
Unutkanlık
Düşünceler arası bağ kuramama
Tüm bunlar ve fazlası zahmet etmeden yüksek noktalara çıkma isteğinin olumsuz sonuçlarıdır. Bilgi, meditasyon, derin trans, ibadetler, zihinsel gelişim ve ruhsal olgunluk yaşamadan dmt oranının yükseltilmesi belki uzmanları ile deneyim yaşanabilir ama hayatın merkezine oturtulması olumlu sonuçlar doğurmayacaktır.